2 Kasım 2022 Çarşamba

RÜZGAR ENERJİSİ

 

Rüzgar enerjisi rüzgarı oluşturan hava aakımının sahip olduğu hareket enerjisi olarak tanımlanır.

 Rüzgar enerjisinin kaynağında güneş enerjisi yatıyor.

Güneşin, yer yüzeyini ve atmosferi homojen ısıtmamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan sıcaklık ve basınç farkından dolayı, rüzgar adı verilen hava akımları oluşur.

Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi ve topografik yapı gibi unsurlar da rüzgarları şekillendirir.

Ortaya çıkan rüzgar enerjisi mekanik enerjiye (yelkenli gemiler, yel değirmenleri) veya elektrik enerjisine dönüştürülebilir.

 Rüzgar enerjisinin mekanik enerjiye dönüştürülerek kullanımının insanlığın denizcilik faaliyetleriyle yaşıt olduğu, denizde yol almak için yelken kullanımının 5500 yıl öncesine dayandığı söylenebilir.

 Yel değirmenlerinin geçmişi ise M.S. 1. yüzyıla kadar uzanıyor.

 Elektrik üretmek için rüzgar enerjisinden yararlanan ilk değirmen, 1887 yılında İskoçya’da inşa edildi.

 1973’teki petrol krizi sonrasında enerjide dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla Danimarka’nın başını çektiği gelişmeler sonucunda rüzgar enerjisinden elektrik üretimi bugün ana akım teknolojiler arasına girmeyi başardı.

Danimarka, 2015 yılı itibariyle elektrik enerjisi ihtiyacının %42’sini rüzgar enerjisinden karşılıyor.

 Küresel ölçekte ise rüzgar enerjisinin toplam elektrik üretimindeki payı %3,8 civarında.

Rüzgar enerjisi kullanımında özellikle son 10 yılda hızlı bir artış söz konusu.

 2006 - 2015 yılları arasında küresel ölçekte rüzgar enerjisi kurulu gücü yaklaşık 5 kat artarak 74 GW’tan 433 GW’a ulaştı.

 Sadece 2015 yılındaki kapasite artışı 63 GW oldu.

 Rüzgar enerjisi, 2015 yılında gerçekleştirilen yeni elektrik üretim kapasitesi ilavesinde Avrupa ve ABD’de birinci, Çin’de ise ikinci sırada yer aldı.

 Aynı yıl içinde rüzgar enerjisine yapılan yatırım 109 milyar ABD Doları’nı bulurken, söz konusu yatırımların %60’ından fazlası gelişmekte olan ekonomilerde gerçekleştirildi.

Bu hızlı gelişimin ana nedeni, maliyetlerdeki düşüş olarak kabul ediliyor.

 Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, 2008-2015 yılları arasında rüzgar enerjisi maliyetleri üçte bir oranında azaldı.

 Yine BNEF’nin analizine göre 2040 yılına kadar maliyetlerde %41 oranında ek düşüş öngörülüyor.

 Bunun sonucunda rüzgar enerjisi, güneş enerjisiyle beraber, 2020’li yıllardan itibaren pek çok ülkede en düşük maliyetli elektrik üretim teknolojisi haline gelebilir.

 Analizlere göre önümüzdeki 25 yıl içindeki yeni elektrik enerjisi kurulu gücünün %21’i rüzgar enerjisine dayalı olacak.

 Türkiye’de rüzgar enerjisinin birincil enerjideki payı, 2014 verilerine göre 1000’de 6 civarında.

 Elektrik üretiminde rüzgarın payı ise son 10 yılda sıfırdan %4,5’a kadar yükseldi.

2006 yılında 51 MW olan rüzgar enerjisi kurulu gücü 2015 yılı sonunda  4718 MW’a yükselirken, bu dönemdeki yeni kurulu güç inşasının %12’si rüzgar enerjisi alanında gerçekleşti.

5 2015 yılındaki yeni rüzgar enerjisi kurulu gücü ilavesi açısından Türkiye dünya sıralamasında ilk onda yer alıyor.

 Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde,Türkiye’de rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2023 yılında 20.000 MW’a ulaşması hedefleniyor.

  Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e sunduğu iklim değişikliği katkı beyanında ise 2030 yılında rüzgar enerjisi kurulu gücünün 16.000 MW’a yükseleceği belirtiliyor.

 Hedeflerdeki çelişki düşündürücü olsa da, düşen maliyetler ve gelişen rüzgar enerjisi teknolojisinin etkisiyle rüzgar enerjisinin elektrik üretimindeki payının artması bekleniyor.

 WWF-Türkiye ve Bloomberg New Energy Finance’in yaptığı bir çalışma, yenilenebilir enerji ağırlıklı politikaların hayata geçirilmesi halinde 2030 yılında rüzgar enerjisinin elektrik üretimindeki payının herhangi bir ek maliyete neden olmadan %17 seviyelerine çıkabileceğini gösteriyor.

  Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği tarafından 2016 yılı sonunda yayımlanan bir analiz ise, her yıl 1000 MW rüzgar enerjisi kurulu gücünün devreye girmesi ile 2035’te 25.000 MW kurulu güce ulaşılabileceğini, bu yatırımların elektrik enerjisi fiyatlarında sağlayacağı düşüş sonucunda tüketiciye yansıyacak net faydanın 30,7 ila 60 milyar ABD Doları arasında olabileceğini ortaya koyuyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  YAVAŞ ŞEHİRLER   Cittaslow hareketi 1999 yılında İtalya’nın Toskana bölgesindeki Greve in Chianti’nin eski belediye başkanı Paolo Satu...