2 Kasım 2022 Çarşamba

 HİDROELEKTRİK ENERJİSİ

 

Hidroelektrik aralarında yükseklik farkı bulunan iki nokta arasında suyun yukarıdan aşağıya olan hareketinde ortaya çıkan enerjinin elektrik üretimi için kullanılması sürecini tarif eder.

 Hidroelektrik enerji üreten santraller (HES) suyu depolayan barajlı santraller ve suyun kinetik enerjisini kullanan nehir tipi santraller olarak ikiye ayrılır.

Suyun enerji kaynağı olarak kullanılması M.Ö. 3. yüzyılda, Çin’deki Han Hanedanlığı’na kadar uzanıyor.

1878 yılında İngiltere’de hayata geçirilen dünyadaki ilk hidroelektrik enerji projesi, tek bir ampule ışık veriyordu.

Birden fazla müşteriye elektrik sağlayan ilk HES ise 1882 yılında ABD’de devreye girdi.

Hidroelektrik enerjisi bugün itibariyle, küresel birincil enerji talebinin %3,9’unu, elektrik üretiminin ise %16,6’sını karşılıyor.

Toplam yenilenebilir enerji üretiminin %70’i hidroelektrik santrallere dayalı.

Hidroelektrik enerjinin Türkiye’deki geçmişi de 20. Yüzyıl başlarına denk geliyor.

Türkiye’de ilk elektrik enerjisi üretimi, 1902 yılında Tarsus’ta bir su değirmenine bağlanan 2 KW gücündeki bir dinamodan sağlandı.

1953 yılında DSİ’nin kurulması ile hidroelektrik santralleri elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaya başladı.

 1955 yılında elektrik üretiminin %6’sını oluşturan HES’lerin payı sadece 5 yıl sonra, 1960 yılına gelindiğinde %35’e çıkmıştı.

Bugün itibariyle toplam kurulu gücün %34’ünü meydana getiren HES’lerin 2015 yılındaki elektrik üretimindeki payı %26,8 düzeyinde idi.

Resmi hedefler kapsamında HES kurulu gücünün mevcut seviyesi olan 26 GW’tan 2019 yılında 32, 2023 yılında ise 36 GW seviyesine çıkması öngörülüyor.

 Temelde yenilenebilir bir kaynak olan sudan elektrik üreten hidroelektrik santraller, iklim değişikliğiyle mücadele ve enerji kaynaklı emisyonların azaltılması için ortaya konan seçenekler arasında yer alıyor.

Hidroelektrik enerji, yağış ve akış parametrelerine bağlı olarak mevsimsel ya da yıllar arasında farklılıklar gösteriyor olsa da, gerek mikro gerekse makro düzeyde göreceli olarak düzenli ve tahmin edilebilir elektrik üretimine imkan veriyor.

Hidroelektrik, güneş ve rüzgar santralleri gibi kesintili ve değişken üretime sahip tesislerin sistemdeki paylarının artması halinde iletim ve dağıtım sisteminde oluşabilecek dengesizlikleri yönetme imkanı sunuyor.

 Hidroelektriğin güneş ve rüzgar ile birlikte kullanıldığı pompaj depolamalı HES tesisleri, bu faydanın yaratılması için önemli birer fırsat sunuyor.

 Küresel ölçekte hidroelektrikten yıllık elektrik üretimi için teknik potansiyelin mevcut kurulu gücün elektrik üretim potansiyelinin dört katı olduğu belirtiliyor.

  Teknolojik açıdan da olgunluk döneminde olan HES’lerden elektrik üretim maliyetleri fosil yakıtlarla rekabet edebilir düzeylerde.

Uluslararası Enerji Ajansı, fosil yakıt kaynaklı elektrik üretiminin 2°C hedefiyle paralel bir seviyeye çekilmesi için hidroelektrik üretiminin önümüzdeki 25 yıl içinde %80 oranında artırılması gerektiğini belirtiyor.

Ancak hidroelektrik santrallerin inşaat ve işletme süreçleri, doğaya ve insanlara yönelik çok büyük ve geri dönüşü mümkün olmayan etkilere neden olabiliyor.

 Hidroelektrik yatırımlarının çevresel ve sosyoekonomik etkilerinin boyutu, enerji üretimi faydasının üzerine çıktığında ise sürdürülebilirlikten söz etmek mümkün olmuyor.

Diğer bir deyişle, “yenilenebilir” her zaman “sürdürülebilir” değil.

 Sürdürülebilir hidroelektrik enerji üretim sürecinde dengeli bir planlama, sosyal ve çevresel etkilerin bertarafı için en üst düzeyde önlemlerin alınması öneriliyor.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  YAVAŞ ŞEHİRLER   Cittaslow hareketi 1999 yılında İtalya’nın Toskana bölgesindeki Greve in Chianti’nin eski belediye başkanı Paolo Satu...