HİDROELEKTRİK ENERJİSİ
Hidroelektrik aralarında yükseklik farkı bulunan iki
nokta arasında suyun yukarıdan aşağıya olan hareketinde ortaya çıkan enerjinin
elektrik üretimi için kullanılması sürecini tarif eder.
Hidroelektrik enerji üreten santraller (HES)
suyu depolayan barajlı santraller ve suyun kinetik enerjisini kullanan
nehir tipi santraller olarak ikiye ayrılır.
Suyun enerji kaynağı olarak kullanılması M.Ö. 3.
yüzyılda, Çin’deki Han Hanedanlığı’na kadar uzanıyor.
1878 yılında İngiltere’de hayata geçirilen dünyadaki ilk
hidroelektrik enerji projesi, tek bir ampule ışık veriyordu.
Birden fazla müşteriye elektrik sağlayan ilk HES
ise 1882 yılında ABD’de devreye girdi.
Hidroelektrik enerjisi bugün itibariyle, küresel
birincil enerji talebinin %3,9’unu, elektrik üretiminin ise %16,6’sını
karşılıyor.
Toplam yenilenebilir enerji üretiminin %70’i
hidroelektrik santrallere dayalı.
Hidroelektrik enerjinin Türkiye’deki geçmişi
de 20. Yüzyıl başlarına denk geliyor.
Türkiye’de ilk elektrik enerjisi üretimi, 1902 yılında
Tarsus’ta bir su değirmenine bağlanan 2 KW gücündeki bir dinamodan
sağlandı.
1953 yılında DSİ’nin kurulması ile hidroelektrik
santralleri elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaya başladı.
1955 yılında elektrik üretiminin %6’sını
oluşturan HES’lerin payı sadece 5 yıl sonra, 1960 yılına gelindiğinde
%35’e çıkmıştı.
Bugün itibariyle toplam kurulu gücün %34’ünü meydana
getiren HES’lerin 2015 yılındaki elektrik üretimindeki payı %26,8
düzeyinde idi.
Resmi hedefler kapsamında HES kurulu gücünün mevcut
seviyesi olan 26 GW’tan 2019 yılında 32, 2023 yılında ise 36 GW seviyesine
çıkması öngörülüyor.
Temelde yenilenebilir bir kaynak olan sudan
elektrik üreten hidroelektrik santraller, iklim
değişikliğiyle mücadele ve enerji kaynaklı emisyonların azaltılması için
ortaya konan seçenekler arasında yer alıyor.
Hidroelektrik enerji, yağış ve akış parametrelerine
bağlı olarak mevsimsel ya da yıllar arasında farklılıklar gösteriyor olsa
da, gerek mikro gerekse makro düzeyde göreceli olarak düzenli ve
tahmin edilebilir elektrik üretimine imkan veriyor.
Hidroelektrik, güneş ve rüzgar santralleri
gibi kesintili ve değişken üretime sahip tesislerin sistemdeki paylarının
artması halinde iletim ve dağıtım sisteminde oluşabilecek dengesizlikleri
yönetme imkanı sunuyor.
Hidroelektriğin güneş ve rüzgar ile birlikte
kullanıldığı pompaj depolamalı HES tesisleri, bu faydanın yaratılması için
önemli birer fırsat sunuyor.
Küresel ölçekte hidroelektrikten yıllık elektrik
üretimi için teknik potansiyelin mevcut kurulu gücün elektrik üretim
potansiyelinin dört katı olduğu belirtiliyor.
Teknolojik açıdan da olgunluk döneminde
olan HES’lerden elektrik üretim maliyetleri fosil yakıtlarla rekabet edebilir
düzeylerde.
Uluslararası Enerji Ajansı, fosil
yakıt kaynaklı elektrik üretiminin 2°C hedefiyle paralel bir seviyeye
çekilmesi için hidroelektrik üretiminin önümüzdeki 25 yıl içinde %80 oranında
artırılması gerektiğini belirtiyor.
Ancak hidroelektrik santrallerin inşaat ve işletme
süreçleri, doğaya ve insanlara yönelik çok büyük ve geri dönüşü mümkün
olmayan etkilere neden olabiliyor.
Hidroelektrik yatırımlarının çevresel ve
sosyoekonomik etkilerinin boyutu, enerji üretimi faydasının üzerine çıktığında
ise sürdürülebilirlikten söz etmek mümkün olmuyor.
Diğer bir deyişle, “yenilenebilir” her zaman
“sürdürülebilir” değil.
Sürdürülebilir hidroelektrik enerji üretim
sürecinde dengeli bir planlama, sosyal ve çevresel etkilerin bertarafı
için en üst düzeyde önlemlerin alınması öneriliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder