BİYOENERJİ
Biyoenerji en genel anlamda biyolojik kaynaklı
maddelerden elde edilebilen yenilenebilir enerji olarak
tanımlanır.
Mısır, şeker kamışı ya da şeker pancarı
gibi enerji bitkileri, odun, odun atıkları, hayvansal ve tarımsal atıklar,
kentsel katı atıklar ve diğer atık yığınlarındaki organik öğeler biyokütle
olarak adlandırılır.
Biyokütleden doğrudan elektrik, ısı üretimi ya da
dolaylı olarak sıvı, katı veya gaz formunda yakıtların üretilmesi için
yararlanılır.
Kentsel atıklardan elektrik üreten tesisler, biyodizel
ve etanol üretimi, ahşap peletlerle elektrik üretimi yaygın olarak kullanılan
biyoenerji teknolojileri arasında yer alır.
Bugün biyoenerji, küresel birincil enerji
tüketiminin %14’ünü karşılıyor.
Biyoenerji üretiminin %64’ü odun sobaları
gibi geleneksel yöntemlere dayanıyor.
Isınma ve yemek pişirme için odun, odun kömürü,
tarımsal ve hayvansal atıkların kullanımı, geleneksel biyokütle kullanımının en
yaygın örnekleridir.
Biyoenerji tüketiminin %36’lık kısmı ise elektrik
üretimi, ulaşım ve ısı üretimi sektörlerindeki modern kullanımlardan
kaynaklanıyor.
Geleneksel biyoyakıt kullanımında ortalama
%10-20 civarında verim elde edilirken, modern biyoenerji teknolojilerinin
sağladığı ortalama verim %58 olarak gerçekleşiyor.
Küresel ölçekte konutlarda ısıtmanın neredeyse
%30’u biyoenerji kullanımı ile karşılanıyor.
Elektrik üretimi ve ulaşım sektörlerinde
biyoenerjinin payı ise sırasıyla %2 ve %2,8.4.
Özellikle modern biyoenerji teknolojileri, iklim
değişikliğine neden olan seragazlarının azaltılmasına
yönelik teknoloji seçenekleri arasında yer alıyor.
Uluslararası Enerji Ajansı, iklim
değişikliğiyle mücadele ve mitigasyon hedeflerine
ulaşılabilmesi için biyoenerji kullanımının önümüzdeki 25 yıl içinde %70
oranında artması, geleneksel biyoenerji kullanımlarının da yerini tamamen
modern teknolojilere bırakması gerektiğini ortaya koyuyor.
Biyoenerji, istihdam yaratma potansiyeliyle de
öne çıkıyor.
Biyokütle, biyogaz ve biyoyakıtların
kullanılması, dünya üzerinde 3 milyondan fazla kişiye iş imkanı sağlıyor.
Biyoenerjinin sürdürülebilirliğinin sağlanması, bu
faydaların hayata geçirilmesi için kritik öneme sahip.
Başta arazi kullanımı ve gıda güvenliği
üzerindeki baskılar olmak üzere, biyoenerji üretiminin olası çevresel ve sosyal
etkilerinin iyi yönetilmesi şart.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC),
biyokütle temini kaynaklı arazi kullanımında değişim ve kötü orman yönetimi
uygulamalarının biyoenerji kullanımı sonucunda elde edilecek seragazı
azaltımına denk olacak oranda yutak alan kaybına neden olabileceği uyarısında
bulunuyor.
Arazi yönetimi konusunda etkin yönetişim ve
izleme mekanizmaları tesis edilmediği takdirde, biyoenerjide hızlı bir
büyümenin gıda üretimi ve güvenliğini olumsuz etkileyecek bir tarım
arazisi rekabetine neden olabileceğinin, gıda ve su kaynakları
ile biyoçeşitliliğe ilişkin ihtilaflara yol açabileceğinin
altını çizmek gerekiyor.
İkinci ve üçüncü nesil olarak da adlandırılan gelişmiş
biyoyakıtlar, gıda üretimi ile rekabete girmeyip çevresel
sürdürülebilirliği tehdit etmeden biyoenerji üretiminin kayda değer
seviyelerde artması için anahtar işlevi görebilir.
Özellikle havacılık gibi fosil
yakıtların yenilenebilir enerji ile ikamesinin en zor olduğu alanlarda,
tarım ve ormancılık faaliyetleri ile katı atık tesislerinden temin edilen
atıkların lignoselülozik parçalarından ve alglerden sağlanan gelişmiş
biyoyakıtların, alternatif sunması bekleniyor.
United Airlines, 2016 yılı içinde ticari
uçuşlarında biyoyakıt kullanımına başladı.
Bununla beraber, gelişmiş biyoyakıtlarda
deneysel aşamadan ticari aşamaya geçiş sürecinin umulandan daha yavaş
ilerlediğini belirtmek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder